Dünya > Davutoğlu en önemli detayı açıkladı
24.01.2014
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye’deki işkence fotoğrafları ile ilgili olarak, ”Rejim o fotoğraflarla ilgimiz yok diyemedi” değerlendirmesinde bulundu.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İsviçre’nin Davos kasabasında CNBC-e Genel Yayın Yönetmeni Servet Yıldırım’ın sorularını yanıtladı.
Dün İsviçre’nin Montrö kentindeki Suriye Barış Konferansı’ndan başlayalım. İlk günkü açıklamalar çok umut vermedi. Nasıl bir başlangıç oldu? Uzlaşabilmeleri mümkün mü sizin beklentiniz nedir?
”Açıkçası bizim için çok sürpriz olmadı. Ancak olumlu tarafından bakıldığında üç önemli olumlu yönü var. Birincisi Cenevre 2 efsane haline dönüşmüştü yapıldı ve önemliydi. İkincisi ilk defa taraflar belli oldu karşılıklı oturdular, konuştular. Rejim belli ama karşı tarafın muhatabı kim sorusunu hep sordular rejim yanlıları. Karşılıklı iki tarafın oluşması çözüm için ana şartlardan birini gerçekleştiriyor. Üçüncüsü görünüşte olumsuz ama sürece olumlu katkı yapacak şeylerden biri Suriye rejimi adına Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim’in yaptığı konuşma bir çok maskenin düşmesine yol açtı.
Dikkat edin hep rejim her şeyi görüşmeye hazır barışçıl bir yaklaşımı var deniyordu. Ama dün iki konuşmayı yan yana koyduğunuz Muallim bütün konuşmasında olumlu kavram kelime kullanmadı geçiş süreci demedi, halkın iradesi demedi. Sadece ve sadece o salonda bulunan bütün ülkelere Rusya dışında muhalefete de suçlamalarda bulundu bize de. Bu da hala rejimle ilgili umut besleyenler açısından çok açık bir tablo ortaya koydu. Onu destekleyen ülkelerin dahi bir hayal kırıklığı vardı böyle konuşacaksan niye buraya geldin gibi. Bu tablonun ortaya çıkması da bir kazanımdır.
Yarın tekrar başlayacaklar iki taraf dolaylı görüşmelerle. Dün ben muhalefetle gece uzun bir görüşme yaptım. Onların dünkü konuşması gayet vizyonerdi şimdi de bu tutumlarını sürdürmeleri ve Suriye’nin geleceğinde üstlenecekleri rol konusunda uluslararası toplumun daha da ikna olması açısından pozitif bir dil kullanmaları yönünde tavsiyelerde bulunduk.
Siyasi çözüm olmasa bile insani yardım konusunda uzlaşmaya varmaları mümkün mü?İnsani yardımları müzakere etmeye bile gerek yok BM’nin sorumluluğundadır. Şu anda orada aç bırakarak öldürme taktiği uyguluyor rejim. Bunun müzakere konusu dahi yapılmaması lazım. Bizim teklifimiz eğer insani konulara sadece yoğunlaşılırsa geçiş hükümeti kurulması ertelenir ve rejimin istediği zaman kazanma taktiğine boyun eğilmiş olunur. Hükümetin kurulması taktiğine yoğunlaşılırsa insani yardımlar gecikir. Bizim teklifimiz ayaklı bir müzakere yürütülsün. Bunu hem sabah BM Genel Sekreteri Ban Ki moon’a söyledim hem de ABD Dışişleri Bakanı sayın Kerry’e hem de bütün ülkelere söyledim. Bazı konular var ki herhangi bir aktörün muhalefet etmesine gerek olmaması lazım. Resimleri gördünüz insanlar nasıl sistematik bir işkenceye maruz kalmışlar.
SURİYE’DE İŞKENCE FOTOĞRAFLARI
Rejim dün ‘bu resimler bana ait değil’ diyemedi. Bunu çeken kişi uluslararası hukukçular önünde ifade verdi. Rejim bir şey yaptığında ve bu ortaya konduğunda nedense bazıları rejimi nasıl kurtaracağım Türkiye’yi nasıl zora sokacağım bunu içeride de söyleyenler için söylüyorum.
55 bin resmin üretilmesi için ortada bir vaka olmadan nasıl üretilir. Bu resim orada değil şurada çekildi desin ama ispat etsinler. Bu komite dünyanın en saygın komitesi. Katar’ın sadece uluslararası hukuk firması ile ilgili bir sponsorluktur. Bu heyeti dünyada herkes tanıyor bunları maddi bir şeyle ikna etmek mümkün mü?
Dolayısıyla hala bu resimlerden infial duymayıp bunun arkasında ne var diye sorgulayanlara ben hayret ediyorum. Bu resimler Pazartesi akşam yayınlandı kamuoyunda bir infial var ama muhalefet partilerimizde bir ses bir yakarış yok.
Onların bütün derdi Türk hükümeti sayın başbakanımız bizler zor durumda olalım. Bu resimler gündemdeyken onlar TIR’larla ilgili iddiaları gündemde tutmaya çalıştılar. Başbakanımız Zürih’teyken dünya kamuoyuna kendi hükümetini böylesine zalim bir rejimi meşru kılacak şekilde kendi hükümetini ihbar etmek muhbirlik yapmak yakışır mı?
Bu resimler beklenen etkiyi yarat mı yoksa dünya hala sessiz mi?
Srebrenitsa ilk olduğunda da böyle şüpheli yaklaşanlar oldu. O olaylardan kısa bir süre önce Türkiye’den girip Miloseviç’le röportaj yapan gazeteciler çıktı. Aliya İzzetbegoviç’i terörist gibi gösteren gazeteciler çıktı bu memlekette. Benzer zihniyetin bu resimler karşısında sessiz kalması beklenebilir ama uluslararası toplumun bunu örtmesi mümkün değil.
Cenevre’de bu gündeme geldi yoğun gündeme gelmemesinin sebebi yeni müzakere masasını etkilememek amacıyla. Ama bu BM’de de incelemeler sürecek bu dosya burada kapanmayacak. Mutlaka bunu yapanlar adalet önünde hesap verecekler. Rejimin önünde artık iki yol var. Ya ciddi şekilde müzakereye gelecek ve geçiş hükümeti üzerinde bir siyasi sonuca gidecek ya da bütün bu rejim mensupları Lahey’de ve uluslararası ceza mahkemelerinde yargılanacaklar.
Adana’da durdurulan TIR’lar çok tartışıldı. 7 tane denildi üçü arandı denildi. Bunlara ilişkin bilgiler nedir? Aynı zamanda 200 milyon dolarlık silah yardımı konusu var bunlara ilişkin ne söylersiniz?
Bu TIR’larla ilgili kampanya yapanlar Velid Muallim’in ağzını kullanıyorlar. Uluslararası toplum adına Ban Ki moon bütün o heyetin huzurunda ve dünyanın huzurunda Türkiye’ye gösterdiği liderlik ve gösterdiği olağanüstü cömertlik insani yardım dolayısıyla teşekkür etti. Türkiye’de de sığ akıllı ve maalesef kendi ülkesini zor duruma düşürme konusunda bile hassasiyet taşımayan bazı çevreler her gün bir olay yaratarak Türkiye’yi neredeyse teröre destek veren bir ülke konumunda dışarı yansıtmak istiyorlar.
Siyasi muhalifimiz olabilirsiniz, bizim görüşlerimizi beğenmeyebilirsiniz bunların hepsine saygı duyarız ama bütün dünya sizi takdir ederken bir gün önce BM mülteciler yüksek komiseri 5 ülke temsilcisi ile birlikte Şanlıurfa’da toplantı yapmışken ve bütün dünya bunu gösterirken bu TIR’la ilgili operasyonu gündeme getirmenin akıl alır ne tarafı var? Bizim sınırımızın hemen ötesinde bir savaş yürüyor.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti de bununla ilgili kendi önlemlerini alacak, mülteci akınını durduracak, Suriye içindeki kanın akmasını durduracak her türlü tedbiri alır bunun için izin almak zorunluluğu yoktur. Birkaç aydır rakam 200 bin civarında durdu bu rakam nasıl durdu? O TIR’larla insani yardımları Suriye içine ilettikçe biz mülteci akımı kesiliyor. 200 milyonluk yardım onunla ilgilidir. Sınır ötesinde bunu durdurmak bizim için hayati bir mesele. Bunun planlanması bugün yapılmadı. 2011′de mülteciler gelmeye başlayınca bir ihtimal planlamaları yapıldı. Bu yardımlar iki senedir gidiyor niye şimdi?
Bu konuda bir şey yapmayı düşünüyor musunuz bu eleştiriler karşısında farklı bir yönteme girebilir mi hükümet?
Cenevre 2 önemliydi inşallah akan kanı durdururuz. Ama olmazsa bile dün tablo çok netleşti. Birkaç ülke hariç Esad ve rejimi iş başından gitmemeli diyen ülke yok bir kere. Esad’ı destekleyen ülkeler dahi kalmalı gibi bir ifade kullanmadılar. Şimdi Türkiye’nin yalnızlaştığını söyleyenler ne diyecekler. Böyle bir rejimin Türkiye’yi suçlamasını kim ciddiye alır?
Türkiye’ye gibi teröre karşı en kararlı politikaları takip etmiş, kendisi terörden mağdur olmuş, terörle mücadele küresel forumunun eş başkanı olan bir ülke çamur at izi kalsın şeklinde o çamurun izi kalmaz. Türkiye’de bazı ham hayaller seçimlere giderken hükümetimizi yıpratabilmek için uluslar arası itibarını zedelemek için bu tür girişimlerde bulunacaklar ama hiçbir zaman gerekli tedbirleri almamız konusunda bizi tereddüde düşürmez.
Suriye’nin kuzeyinde Kürtlerin özerklik ilan ettikleri belirtildi. Bu karar süreci nasıl etkiler?
Bu hiç etkilemez. Muhalefet içinde olan Kürtler dün masada oturuyorlardı bizimle. Cenevre’de Kürtler dışlanmış gibi bir şey var, bu doğru değil. PYD masada yok ama niye yok kendilerine sormaları lazım. PYD geçen sene Mayıs ayı gibi biz son derece cesur bir karar alarak Salih Müslim’i Türkiye’ye getirip arkadaşlarımız görüştü kendileriyle. Ona şu ana karda PYD rejim ile muhalefet arasında ikircikli bir politika takip ediyor buna muhalefette bir güvensizlik oluşturuyor. Rejimle ilişkinizi kesin dedik. PYD’nin rejimle nasıl askeri işbirliği yaptığınız biz biliyoruz. Rejim bir yeri boşaltacağı zaman özellikle kuzeyde elindeki tankları teçhizatı PYD’ye bırakıp gidiyor. Muhalefetle açık bir ilişkiye girin, muhalefet için yerinizi alın; Türkiye’ye her konuda destek verir. Üçüncüsü, kendi başınıza emrivaki bir ilana kalkmayın, bu başka grupları tetikleyecektir. Bunlara olumlu cevaplar verdiler. İlk başlarda ve bölgeye çok yoğun insani yardım konusunda akış sağladık. Özellikle uluslararası toplumun Suriye’ye operasyon yapılmayacağı algısı hasıl olunca rejimin kalacağı vehmiyle rejimle ilişkilerini arttırdılar, muhalefetle ilişkilerini kestiler. Bu dönemde Suriye Kürt Ulusal Koalisyonu muhalefete girdi, PYD dışarıda kaldı. Muhalefet birleşemeyeceği için ‘Bir 3. veya 4. taraf olarak masaya ayrıca otururuz, bazen muhalefetle bazen rejimle işbirliği yaparız, aradan kendimize bir alan açarız’ gibi bir yaklaşıma girdiler. Muhalefet masa kurulduğunda çok net olarak bizim cephemizde rejimle işbirliği yapmayanlar oturabilir. PYD isterse rejimin safında girsin otursun. Bizim bir baskımız olmaz, olmadı da. PYD’nin dışlanması bu ikircili durum yüzündendir.
Geçen sene burada bir toplantı yaptınız işadamlarıyla ve ‘Irak’a girin, yatırım yapın’ dediniz. Bu sabah bir işadamı ‘Buna güvenerek Irak’a yatırım yaptık ama şu anda çok büyük bir belirsizlik var’ dedi. Orada Ceyhan’da petrol depolanmaya başlanmıştı, Irak merkezi yönetimi hukuki yollara başvuracağını açıkladı. Irak’ta Kuzey Irak ve merkezi yönetim arasında bir uzlaşmaya varılabilir mi?
Geçen sene de bu belirsizlikler vardı. Ben buna rağmen yatırım yapmak doğru tercih dedim. Bölgemizde en büyük potansiyel barındıran ülke Irak’tır. Bizim Irak’a komşu olup bu potansiyelden uzak kalmamız mümkün değil. Burada enerji var, büyük bir müteahhitlik hizmetleri potansiyeli var, ulaşım var. Irak’ın bir an önce istikrara gitmesini sağlamak ve etnik ve mezhebi kutuplaşmaları engellemek asıl istediğimiz. Dünyanın gözü Irak’ın üzerinde olacak. Türk özel sektörünü Irak’tan dışlamak veya Irak’ın Türkiye’nin desteği olmadan bütün bu ekonomik dönüşümünü saplayabileceğini düşünmek çok zor. Son birkaç aydır ilişkilerimizde bir yumuşama var. En temel sorun şu anda Kuzey Irak’taki enerji kaynaklarının Türkiye’ye üzerinden dünyaya pazarlanması konusunda geldiğimiz mesafe. Bu sadece Türkiye’nin öngördüğü bir Pazar değil, en az 20 ülke bu pazarla ilgileniyor. Biz komşu bir ülke olarak bu enerji kaynaklarına uzak kalamayız. Bu konuda Sayın Mesud Barzani’de son derece rasyonel tercihlerde bulundu. Diyarbakır buluşması bir zirveyi teşkil etti. Bizim istediğimiz merkezi hükümet ile bölgesel yönetim otursun, anlaşsınlar. Görüşmeler yapıldı ve olumlu sinyaller çıktı. Bizim için en iyi formül bu meselenin çözülmesi. Bunun olmaması halinde biz bu enerji işbirliğini kağıtta kalması için yapmadık. Ancak Irak Anayasasını ihlal edecek aykırı düşecek hiçbir işlem içinde olmadı Türkiye. Irak sistemine göre valilerin bile böyle anlaşma yapma hakları var. Bu bakımdan herkesin kazan kazan formülü üzerinde çalışması lazım. Nasıl anlaşırlarsa biz ona uyarız. Irak’taki seçime kadar ümit ediyoruz çözülür. Enerji projeleri hemen çözülen sorunlar değil.
Başbakan 5 yıl aradan sonra Brüksel’e gitti. Türkiye burada tutumunu anlatabildi mi? 17 Aralık operasyonları sonrası doğan soru işaretlerine ilişkin sizin açıklamarınız orada etki yaptı mı?
Bu ziyareti sadece bu operasyonlara indirgemek doğru değil. Emin olun 3-5 sene sonra biz tam üyelik konusunda ileri mesafe aldığımızda 17 Aralık’ta ne olduğu bile hatırlanmaz. Tek bir tarihle hatırlanır 17 Aralık 2004 müzakere kararı alınan tarih. Diğer 17 Aralık bizim kendi içimizde yaşadığımız ve seçim öncesinde Türkiye’de siyasi bir manipülasyonun da bir parçası olan konudur. Biz bunu hukuk kuralları içinde ama aynı zamanda kuvvetler ayrılığı prensibimin doğru uygulanması perspektifinde yani yargının sadece tarafsız değil objektif olması da gerektiği ilkesi etrafında adımları da atarız. Ama konjonktür bunu gerektirdi konular açıldı. Ama tek konunun bu olduğu da zannedilmesin.
Başbakanımız oturup Avrupa Birliği yetkilileri ona sordu o da bunlara cevap verdi diye bir müzakere biz hiçbir ülke ile bir örgütle yapmadık. Bütün konular ele alındı bu da konulardan biri olarak genellikle konuşmanın sonunda bu konudaki gelişmeleri sizden dinlemek istiyoruz dendiğinde başbakanımız hükümetimizin perspektifiniz anlattı. Başbakanımızda sordu Avrupa’da HSYK yapılanması hangi ülkelerde nasıldır biz de bilelim dedi sizden duyalım dedi.
Ben Brüksel görüşmelerinden çok memnun ayrıldım. Bu tür dalgalanmaların bu ilişkiyi etkilememesi konusunda bir mutabakata varıldı. İki tarafta bu ilişkilerin bir an önce hızlandırılması konusunda mutabık kaldılar. Beni en ok ümitlendiren ve memnun eden madem Avrupa Birliği perspektifi önemlidir başbakanımız açıkça 23. ve 24. fasılları açalım dedi. Benim gördüğüm intiba bu fasılların açılması konusunda bizim görüşlerimiz ciddi etki yaptı ve bu fasılların açılması hususunda çok daha ümitliyiz. Bu fasıllar açıldığında Türkiye’deki yürüyen yasama süreciyle bu fasıllar arasında bir senkronizasyon olacak. Avrupa Birliği normlarına bir saygılıyız. Ama Avrupa Birliği içinde farklı uygulamalar varsa HSYK gibi Türkiye’nin de kendisine en uygun modeli alması konusunda Türkiye’nin tercih hakkına herkes saygı duymalı. Başbakanımız sadece HSYK’yı değil önümüzdeki dönemlerde atacağımız insan hakları adımlarını, demokratikleşme süreçlerini, kişisel verilerin korunmasından, telefon dinlemelerin kontrol altına alınması da dahil olmak üzere çok geniş bir spektrumda konuşuldu. Daha tansiyonlu sorular oldu tabi ama başbakanımız onlara da cevap verdi bir olumsuzluk olmadı.
Burada da trafiğinizle ilgili görüşlerinizi alalım…
Davos iki yönüyle önemli. Burada yapılan oturumlar dünyanın en seçkin bilim adamlarının, kanaat önderlerinin, siyaset adamlarının, işadamlarının katıldığı geniş bir istişare imkanı. İkincisi tabi ikili görüşmeler. Avrupa’nın geleceği bağlamında AGİT vizyonuyla ilgili İsviçre Cumhurbaşkanının ev sahipliğinde bir oturum yapacağız. Öte yandan Suriye insani durum konusunda bir oturum yapacağız. Suriye’nin siyasal ve Montrö sonrasını değerlendiren bir oturum olacak. Dünyada uluslararası ilişkilerde jeopolitik kaymalar şeklinde bir oturum var. Belki en çarpıcı oturum Ortadoğu’da yeni durum şeklinde bir oturum.”
KAYNAK : sonsayfa.com