Son güncellenme :22.11.2024 00:23

Güncel > Hayvanlar şöhret olmak istiyorlar mı?

03.03.2014

Gün geçmiyor ki, hem yurtiçinde hem de yurt dışında dizi setlerinde yaralanan, sakat kalan ya da hayatını kaybeden hayvanlarla ilgili yeni bir haber duymayalım.

Hayvanların kamera önüne geçmesi neredeyse sinemanın icadı kadar eski olsa da, bu konuda gösterilen duyarlılık henüz çok yeni.

Birçok hayvansever, insanların göz zevki için hayvanların sömürülmesini yanlış buluyor.

Cumhuriyet Dergi için yapılan Nermin Geyik söyleşisi bu konuya parmak basıyor!

 

Dizi setlerinde hayvanların olması ne derece doğru?

İnsan ya da hayvan fark etmiyor, setlerde yaşanan hak ihlallerine, uzun çalışma saatlerine oyuncular ve set ekipleri dayanamazken rızası olmayan hayvanların oynatılması kabul edilemez. Setlerde istenildiği gibi davranmayan hayvanlar kimi zaman ceza yöntemiyle bağlanıyor, tecrit ediliyor, kimi zaman da bir yiyecekle kandırılarak yine rızasız bir şekilde kullanılıyor… Film ve eğlence endüstrisinde yapılan hak ihlallerinin hepsini utanç verici ve etik dışı buluyorum.

Bir dizi için köpeğin uyutulması etik mi?

Bir çocuk ya da insan rol gereği uyuşturucu iğne ile bayıltılsa ne hissedersiniz ? Veterinerler, “hayvan sahipleri”, yönetmenler, yapımcılar bunu hayvanlara yapabiliyorlar, çünkü hayvanları can değil “mal” olarak görüyorlar. Yasada bunu destekliyor. Hayvana zarar vermek, işkence etmek ya da öldürmek hala suç değil kabahat! Hayvanlar insanların malı olduğu sürece mal sahibinin çıkarları her zaman hayvanın çıkarlarından önce gelecektir. Cinayet isimli dizi de olduğu gibi… Adam Film, köpeğin yanında bir veteriner olduğunu söylese de bunun hiçbir anlamı yok. Bunu ona yapamazlar.

Onların ihtiyaçları karşılanıyor mu?

Hayvanlar çocuklar gibidir. Onlardan ne para ekonomisini ne de insanın çıkar ilişkilerini anlamasını bekleyemezsiniz. Öncelikle bir hayvan nerede olmalıdır bunu sorgulamak gerekiyor. Doğasından kopartılmış bir maymunun, aslanın, yunusun, papağanın setlerde ne işi var? İnsanlar doğadan kopuşunun ve sembolik kültürünün bedelini anti depresanlarla öderken, hayvanlara bunu yaptığınızda bu tecavüzden başka bir şey değildir. Örneğin Pi’nin Yaşamı’nda kullanılan Bengal kaplanlarından biri boğulma tehlikesi geçirmiş, ‘Hobbit’ filminin çekimleri sırasında da 27 hayvan ölmüştü. Hobbit filminin yönetmeni çekimler sırasında hiç bir hayvanın zarar görmediğini, stres yaratabilecek sahnelerde hayvan yerine bilgisayar efektleri kullanıldığını söylese de hayvanlar bulundukları ahır ve çiftliklerde öldüler. Yani olmaması gereken bir yerde! Oysa orada ölen bir insan olsaydı bu bir iş cinayeti olacaktı!

Bir yere kapatılmaya, bir işte çalışmaya eğitim yoluyla uyum sağlayan ‘bazı’ insanlar, bütün canlıların da köleliğe rıza göstereceğini zannediyor. Seyirci olmak, hareketsiz kalmak, tepki vermemek hayatımıza o kadar işlemiş ki, bu yönde o kadar eğitilmişiz ki; canlıların katline, acılarına pembe dizi muamelesi yapıyoruz. Bütün bu sirklerden,reklamlardan, türlü türlü acılardan hastalıklı bir haz alıyoruz. Kendi kökünden kopmuşluğumuzu, aidiyetsizliğimizi hayvanlarda da görmek istiyoruz.

“Sanat” ve “insanlık adına” bir hayvana istediğinizi yapabilir misiniz?

Bir film festivalinde çalışırken, filmi için onlarca geyik öldüren Amerikalı bir
yönetmenle tanışmıştım. Film, bir grup kentli gencin omandaki köy evinde yaşadığı deneyimlere gönderme yapıyordu. Gerçekçi olmak için de oyuncular geyikleri silahla vuruyordu! Yönetmen, çekimler sırasında kaç geyik katledildi söylemedi ama ABD’deki setlerin sıkı kontrol edildiğini bu yüzden de ceza aldığını söylemişti. Enteresan olansa kendisinin de avlanmaya karşı olması(?) ve amacının insanın yaptığı katliamları göstermek olduğunu söylemesiydi.

Bir yönetmen size, hayvanların çektiği zulümleri anlatmak için gerçekçi sahneler kullandığını söylüyorsa, bilin ki karşınızda iki yüzlü bir insan var! Bu katliamın onanmasından başka bir şey değildir. Nasıl bir savaş sahnesinin gerçekçi olması için insan öldürülmüyorsa, hayvanlara da bunu yapamazlar. Bu durum yaşanan acıların tekrar tekrar yaşanması demektir.

90’ların fenomeni Çarli’ye ne oldu ?

Türkiye de bir dönem fenomen olan Çarli’yi hatırlayacaksınız. Şu anda kaç kişi onun başına gelenleri biliyor? Çarli gibi yüzlerce maymun, şempanze yıllarca dizilerde, tiyatrolarda, reklamlarda oynatıldı ama sonları pek bilinmiyor. Çarli’yi yurtdışından getiren yapımcı şirket en sonunda üzerinden çok para kazandığını itiraf ederek onu İngiltere’deki bir rehabilitasyon merkezine “ücretsiz” verdiklerini açıklamıştı. Adı rehabilitasyon olsa da setlerde fazla insanlaşan hayvanlar orada tekrardan maymun olduklarını hatırlatacak şekilde eğitiliyorlar.Gerçekteyse üzerlerinde yaratılan tahribattan kurtulmaya çalışarak, mahvolmuşluğunu yaşamaya bırakılıyorlardı.

Ölümle biten bir tükenmişlik hikayesi: Flipper

Bugün gösteri havuzlarının kapatılması ve yaşanan katliamları duyurmak için dünyanın her yerinden binlerce eylemci zulmü görüntülüyor. Ancak bu gösteri havuzlarının ardında yine
bir dizi kurbanı olduğunu çok az kişi biliyor: Flipper!
Flipper’ı oynayan yunus, set ortamına daha fazla dayanamayarak bakıcısının kollarında intihar etmişti. Bakıcısı Ric O’Barry ona yaptığı korkunçluğun farkına vardığında çok geçti. Suçluluk ve vicdan azabı hayatını bu katliamı deşifre etmesine neden oldu ve ardından The Cove/Koy adlı belgeseli çekti. Belgeselde yunusların nasıl avlanıldığını ve havuzlardaki korkunç yaşamı anlatıyordu. Bu durum dizi, sinema, reklam gibi setlerin nelere yol açtığınının en önemli kanıtlarından birisi.

Özetle setlerde oynatılan cins, yabani ya da tropik hayvanlar pet shop endüstrisini desteklediği gibi yunus gösteri havuzları gibi korkunç sektörlerin doğmasına da sebep olabiliyor.

Türkiye sinemasında sanat adına yaşananlar

Eğer Tarık Akan ‘Anne Başımda Bit Var” kitabında ‘‘Yol” filminin çekimleri sırasında bir atın kurşunlanarak öldürüldüğünü yazmasaydı, bugün hala bunu bilemeyecektik. Bunun gibi gün yüzüne çıkmayı bekleyen bir sürü örnek olduğunu düşünüyoruz. Örneğin yakın bir zamanda Reha Erdem’in son filmi “Şarkı Söyleyen Kadınlar” filminde atlar kullanıldı. Filmin yapımcısı, adada yapılan çekimler sırasında bir atın tesadüfen öldüğünü ve kendilerine haber verildiği için kullandıklarını söyledi. Diğer kullanılan beyaz at ise veteriner tarafından uyuşturulmuş. Kan izleri ise sanırım bilgisayar efektiyle oluşturulmuş.

Reha Erdem neredeyse bütün filmlerinde hayvan kullanıyor. Örneğin Kaç Para Kaç filminde de yavru bir köpeğin uyuşturucu iğne uyutulduğunu görüyoruz. Sanat adına bir hayvan daha ölebilirdi. Bir hayvanı tıbbi zorunluluklar dışında uyuşturmak ne etik ne de yasal değil. Ölü bir atı kullanmaksa ahlaki değil. Bütün hayvanlar için bu geçerli ancak adadaki atların zulümle geçen ömürlerini düşünürsek, ölümlerine bile rahat verilmemesi… İnsana yüklenen “insani”(?) değerlerle çelişiyor.

Setlerde kullanılan hayvanlar için izleme komisyonu

Uzun zamandır setlerde kullanılan hayvanlarla ilgili bir izleme komisyonu oluşturmak istiyorduk. İzleme komisyonunun en önemli amacı bir gözetmen eşliğinde setlerdeki hak ihlallerini engellemek, hayvanların yeme, içme ve çalışma saatlerini kontrol etmek. Haçiko derneğinin bu konuda yapımcı şirketlerle iletişime geçtiğini biliyoruz. Ancak son karar yapımcıların vicdanına ve etik duruşlarına kalmış. Bu konuda kamuoyu oluşturulması ve protokolün imzalanması için yapımcılara baskı unsuru oluşturulması çok önemli. (Yeryüzüne Özgürlük Derneği – yeryuzuneozgurluk.blogspot.com.tr)
 

KAYNAK : gazetesiz.com