Güncel > Öcalan kavganın neresinde?
07.02.2014
Son dönemde gelen açıklamalarda hedefte daha çok Cemaat olsa da hükümetin yanında da yer almıyorlar. Peki BDP-PKK çizgisindeki Kürt hareketi bu kavganın neresinde duruyor?
Aljazeera Türk’ten Gonca Şenay’ın haber analizine göre, yolsuzluk ve rüşvet operasyonundan sonra Türkiye’nin girdiği siyasi atmosfer bir çok kesime göre Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) ve PKK için daha farklı bir anlam taşıyor. Çünkü Kürt sorunu tarihinde ilk defa Ak Parti iktidarında çözüm sürecine girdi. Hükümet İmralı cezaevindeki PKK lideri Abdullah Öcalan’ın yanısıra PKK’nın Kandil kanadı ve BDP ile sorunun çözümü için görüşüyor. 1 yılı aşkın bir süredir PKK ile güvenlik güçleri arasında çatışma yaşanmıyor, ölüm haberi gelmiyor.
Sürecin devamı anlamlı
Her ne kadar “Somut adım atılmadı, süreç askıya alındı, süreç tehdit altında” gibi ardarda açıklamalar yapsalar da BDP ve PKK kanadı için aslında Hükümetin bu krize ve yaklaşan iki kritik seçime rağmen çözüm sürecinden vazgeçmemesi, sürecin ağır aksak da olsa devam ediyor olması anlamlı.
Hükümet-Cemaat geriliminde onların aldıkları ya da bundan sonra alacakları pozisyon hem Kürt sorununda ufukta görünen çözüm açısından hem de Türkiye açısından önemli.
İlk açıklama Demirtaş’tan geldi
17 Aralık operasyonunun ardından aslında aynı gün hesaplaşmanın kimler arasında olduğu görüldü. BDP kanadından ise ilk açıklama operasyonun hemen ertesi günü Parti’nin Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’tan geldi.
Demirtaş, Türkiye’de Hükümet ile Cemaat arasındaki gerilimden çok rüşvet ve yolsuzluk iddialarının, para sayma makinelerinin, ayakkabı kutularındaki paraların konuşulduğu o gün şu sözlerle dile getirdi BDP’nin bakışını:
“Operasyonun siyasi amacını bu aşamada tartışmak istemiyoruz. Bakan, işadamı, bürokrat yakınlarının usülsüzlüklere bulaştığı yönünde ciddi iddialar var…. Yolsuzluklar soruşturulsun. Daha ikinci gününde emniyet müdürlerinin alınması soruşturmaya müdahaledir. …. Bugün itibarıyla temiz eller operasyonundan çok siyasi bir rekabete benziyor. Biz Cemaat ya da AKP’den yana tavır koymak zorunda değiliz.”
Öcalan tavrını net olarak ortaya koydu
İlerleyen günlerde farklı isimlerden benzer açıklamalar gelmeye devam etti ama şüphesiz değerlendirmeleri asıl merak edilen kişi Abdullah Öcalan’dı. Öcalan 11 Ocak’ta görüştüğü BDP- HDP heyeti aracılığıyla yaptığı açıklamada Kürt hareketinin tavrını bir tartışmaya, soru işaretlerine yer vermeyecek şekilde açıkça dile getirdi.
Yaşananları “darbe” diye tanımlayan Öcalan, Başbakan Erdoğan ile benzer ifadeler kullandı
“Sürecin içinde ve dışında olan herkesin bilmesi gereken iki önemli hususu belirtmek isterim. Ülkeyi bir darbe ateşiyle yeniden yangın yerine çevirmek isteyenler bizim bu ateşe benzin taşımayacağımızı bilmelidir. Her darbe teşebbüsü bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da karşısında bizi bulacaktır. Artık süreç ciddiyetsizliği ve yasal hukuksal çerçeveden yoksunluğu kaldıracak durumda değildir. Darbecileri teşhir ve mahkum etmenin en etkili yolu ortaya net ve cesur bir demokratik müzakere programı koymaktır. ”
Öcalan’ın bu sözleri sürpriz değildi. PKK ile Gülen Cemaati’nin yıldızının hiç barışmadığı gerçeği bir yanases kayıtları yayınlanan Oslo görüşmesinden sonra gerilim başka bir noktaya taşınmıştı. Milli İstihbarat Teşkilatı(MİT) müsteşarı ve yardımcılarının ifade vermeye çağrılmasını tıpkı Hükümet gibi BDP ve PKK da süreç için bir tehdit olarak algılamıştı.
Tutanaklar basına sızdıktan bir süre sonra 2012 yılı Mayıs ayında yayınlanan söyleşisinde Cemil Bayık, “Gülen Cemaati’nin devleti kontrol etme konusunda aktif ve pervasız olması da gerilimler yaratmaktadır. MİT olayında olduğu gibi Erdoğan ile karşı karşıya gelmişlerdir. Yargıyı ve polisi ele geçirmiş ama MİT’i de ele geçirmeden devlette kazandığı mevzilerin çok fazla güvencede olmayacağını düşünmüş, böylece MİT’i de ele geçirerek devlet içindeki etkinliğini artırmak istemiştir” dedi.
Bayık da 2012 yılında Cemaat için “paralel devlet” tanımını kullanan isimlerden biriydi.
“Gülen Cemaati’nin ayrı bir istihbarat örgütü vardır. Diğer alanlarda olduğu gibi istihbarat alanında da alternatif bir devlet gibi çalışmaktadır. Kürt özgürlük hareketine karşı, muhalif güçlere karşı bir saldırı yürütülüyor. Buradaki kararlar daha sonra valiye, savcılığa ve polislere bir talimat haline getiriliyor. Her ne kadar talimatın Hükümet tarafından verildiği söylense de Hükümet’in bu yönlü politikaları esas olarak Fethullah Gülen’in bu gizli ve paralel devlet örgütlenmelerinde şekillenip resmi kurumların önüne konulmaktadır.”
Çözüm süreci başladıktan sonra Oslo görüşmelerinin kayıtlarının sızması ve bu ilk sürecin tıkanması konusunda Cemaati işaret eden bir diğer isim ise Murat Karayılan’dı. Karayılan, Kandil’de aralarında Ruşen Çakır ve Aslı Aydıntaşbaş’ın da olduğu bir grup gazeteciyle sohbetinde, “Sızıntıyı yapan bence cemaattir. Şimdi biraz ilişkileri iyileştirmek istiyoruz ama kanaatim öyledir.” dedi.
Tutanaklardaki ‘darbe’ sözü
Cemaatin attığı bazı adımları 17 Aralık operasyonundan aylar once “darbe” olarak ifade eden isim ise Abdullah Öcalan oldu. Milliyet Gazetesi’nden Namık Durukan’ın haber yaptığı ilk görüşmenin tutanaklarında Öcalan’ın şu sözleri yer aldı:
Bu güç darbe de planladı. Ben hemen devreye girdim, ‘bu darbedir’ dedim. Bir darbe var, fakat derinliğini tam fark edemiyorum. MİT’i düşürseydiler Türkiye’de tüm kaleler düşmüş olacaktı. Benim bu süreci canlandırmam, darbeyi engelleme sorumluluğu. Darbeyi önleyebileceğimi fark ettim ve süreci başlattım.
Bulaç’ın yorumu
Her ne kadar çözüm süreci başladıktan sonra Fethullah Gülen, “Hayır sulhtadır sulh her zaman hayırlıdır” ifadesini kullanmış olsa da PKK ile Cemaat arasında, PKK’nın çabasına rağmen bir iletişim köprüsü kurulamamıştı.
Zaman Gazetesi’nden Ali Bulaç, tutanaklarda Öcalan’ın yaptığı değerlendirmelere şu sözlerle yanıt verdi.
“Öcalan adına Milliyet’e sızdırılan belgelerde Bediüzzaman ve Hocaefendi ile ilgili eleştiriler var. Tabii bunu Abdullah Öcalan mı söyledi, birileri mi ekledi bunu bilmiyoruz. Bu iki isim toplumda saygın ve hassasiyetle takip edilir. Siz bu insanları karşınıza aldığınız zaman büyük bir toplumsal kesimi de karşınıza alırsınız demektir. Fethullah Gülen’i rencide edici şeyler söylendiği zaman bütün bir cemaat kendisini bunun dışında görür. Ben anlayamadım. Neden bu sürecin toplumsal ayağı sürecin dışında bırakılmak istendi…. Karar alma hakkını sadece Hükümet, BDP ve PKK’ya bırakmamak lazım. Tabi ki son kararı onlar verecektir. Ama toplum da katılmalı sürece.”
17 Aralık operasyonun üzerinden geçen 45 günde BDP ve PKK çizgisinin pozisyonu değişmedi. Hükümetin yanında yer almadılar kendi tabirleriyle taraf tutmadılar ama tepkilerini ise daha çok Cemaat’e göstermeyi tercih ettiler.
Hatip Dicle: Kürtler Cemaat’e güvenmez
Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer’in sorularını yanıtlayan Kürt siyasi hareketinin önde gelen isimlerinden, KCK davasından tutuklu Hatip Dicle Cemaat’e bakışı şu sözlerle anlattı.
“Cemaat Mavi Marmara’dan beri hazırlanıyordu. Eğer dolar bir haftada 2.40’a vurmuşsa bunun farklı anlamı var. ‘Küresel sermaye hareketi’ diye de bir bakmak lazım. 17 Aralık küresel kolları olan bir darbe…. Cemaat Kürt sorununda çözüm yanlısı değil. Erdoğan daha milli, Türkiye’li geliyor bize. Cemaat tamamen ABD ve Batı ile birlikte hareket ediyor. Kürt hareketi cemaate hiç güvenmez”
Bayık: Kürtler Cemaat’e tepkili
Son olarak Cemil Bayık’ın Vatan Gazetesi’nden Ruşen Çakır’a verdiği röportaj bu duruşu net olarak ortaya koyan nitelikte değerlendirmeler içeriyor.
“Fethullahçılar Kürdistan’a yönelerek PKK’yı temizleyen bir güç olarak iktidara yerleşmek istedi. Kürdistan’daki bütün uygulamaları Cemaatçiler gerçekleştirdi ama AKP’nin iktidarı altında bunu gerçekleştirdiler ve AKP buna sahiplik yaptı, karşı çıkmadı…. Cemaat darbe yapmaya çalışıyor ama gerçek sadece o değil. Bu darbe ve yolsuzluk üzerinden geliştiriliyorb Bu çatışmada PKK belirleyici güçtür. Kim PKK’nın desteğini alırsa diğeri kaybeder. AKP de PKK’nın desteğini almak istiyor. Çünkü PKK’nın desteğini almadan Kürtlerin desteğini almadan bu savaşta istedikleri sonucu elde etmeleri çok zor.”
Bu süreçte Cemaat’in hedefinin PKK’yı AKP’den uzaklaştırmak olduğunu belirten Bayık, Öcalan’ın “darbe” açıklamasından Hükümet ile birlikte hareket edecekleri sonucu çıkarılmasını doğru bulmadığını da söyledi.
KAYNAK : sonsayfa.com