Son güncellenme :23.11.2024 11:09

Dünya > ABD Dışişleri Bakanlığı 2013 İnsan Hakları Raporu

28.02.2014

ABD Dışişleri Bakanlığı 2013 İnsan Hakları Raporu

Raporda 51 sayfa ayrılan Türkiye’ye, Gezi Parkı odaklı gelişmeler, İstanbul merkezli operasyon ve telefon dinlemeleri gibi konularda eleştiriler yöneltilirken, Suriyeli mültecilere kucak açması konusunda ise övgü yapıldı.

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın “2013 İnsan Hakları Raporu”nun Türkiye bölümünde, Gezi Parkı odaklı gelişmeler, İstanbul merkezli operasyon, telefon dinlemeleri gibi konularda eleştiriler ön plana çıkarken, Türkiye’nin Suriyeli mültecilere yönelik politikasından övgüyle bahsedildi.

Bakanlığın her yıl yayınladığı raporun Türkiye bölümünün özetinde, Türkiye için, “çok partili parlamenter sisteme ve sınırlı yetkileri olan bir Cumhurbaşkanına sahip anayasal bir cumhuriyet” tanımlaması yapılırken, “gözlemcilerce özgür ve adil olarak değerlendirilen 2011 genel seçimlerinde, AK Parti’nin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yönetiminde parlamenter çoğunluğu oluşturduğu” belirtildi.

Raporda, “sivil yetkililerin güvenlik güçleri üzerindeki etkin kontrolünü sürdürdüğü, ancak güvenlik güçlerinin bazı unsurlarının insan hakları ihlalleri işlediği” kaydedildi.

Türkiye’de yıl içerisindeki “en büyük çaptaki insan hakları ihlallerinin” 4 ana başlıkta sıralandığı raporda, “Hükümetin ifade ve toplanma özgürlüğüne müdahalesi” başlığı altındaki bölümde, “ceza kanunu ve terörle mücadele yasasının ifade, basın ve internet özgürlüğünü kısıtlayıcı birden çok maddeyi içerdiği” ifade edildi.

Yetkililerin, ”çok sayıda gazeteciyi hapse attığı ve bu gazetecilerin çoğunluğunun terörle mücadele yasası altında ya da yasadışı bir örgütle bağlantılı olmakla suçlandığı” belirtilen raporda, “oto sansürün yaygın olduğu, çünkü bireylerin, devlet ya da hükümeti eleştirmenin hukuk veya ceza davaları ya da soruşturmaların açılması sonucunu doğurması ihtimalinden korktukları” ileri sürüldü. Raporda, “hükümetin bazı dini, siyasi ve Kürt milliyetçisi ya da kültürel bakış açılarına sempati besleyenleri taciz ettiği ve kovuşturduğu” öne sürüldü. 

Yetkililerin, protestoları dağıtmak için ”aşırı güç kullandığı, gösteriler sırasında aralarında birçok gazeteci, akademisyen, avukat ve öğrencinin de olduğu binlerce kişiyi gözaltına aldığı ve birçoğunu terörle mücadele yasası altında suçladığı” belirtilen raporda, “Özellikle not etmek gerekirse, yetkililer geçen yaz Gezi Parkı protestolarına karşılık verirken aşırı güç kullanarak, 7 kişinin hayatını kaybetmesi dahil, kitlesel zayiata, ifade ve basın özgürlüğünün genel anlamda azalmasına yol açtı” ifadesi kullanıldı.

“Kanunların uygulanması ve yargı idaresi” başlıklı bölümde de, “terörizm ve devlete yönelik diğer tehditlere karşı geniş yasaların ve bu türden davaların kovuşturma sürecindeki şeffaflık eksikliğinin adalete erişimi kısıtladığı” ifade edilrken, ”yargı sisteminin siyasallaştığı ve aşırı yük yüklendiği” belirtildi. 

Raporda, “yetkililerin, keyfi tutuklamalara girişmeye, duruşma öncesinde uzun ve süresi belirsiz olarak gözaltında tutmaya, süresi uzayan duruşmalar yürütmeye devam ettiği” kaydedildi. 

“Soruşturmaların gizliliğine yönelik talimatların, savunma makamının delillere erişimini sınırladığı ve şüpheliler için yargısal korumaların etkinliğine dair kaygıları artırdığı” ifade edilen raporda, “savcılar ve hakimler arasındaki yakın bağların, usülsüzlük ve taraflılık görünümü verdiği” belirtildi.

Raporda, “savcılara ve hakimlere sağlanan geniş yetkilerin, özellikle de devlet güvenliğiyle alakalı kapsamlı soruşturmalar sırasında ceza kanunlarının tutarsız ve belirsiz şekilde uygulanmasına sebep olduğu” kaydedildi. Raporda, “Özellikle de, kolluk kuvvetleri ve yargı, ’17 Aralık yolsuzluk operasyonu ve onu takip eden skandal sırasında’ hükümetin binlerce polis ve savcının görev yerini değiştirmesiyle yürütme organının etkisine maruz kaldı” ifadesi kullanıldı.

“Kırılgan nüfusların yetersiz korunması” başlıklı bölümde de, “hükümetin, kadınlar, çocuklar, eşcinseller dahil olmak üzere kırılgan nüfusları toplumsal suistimal, ayrımcılık ve şiddete karşı etkin biçimde korumadığı, namus cinayetleri dahil olmak üzere kadınlara karşı şiddetin önemli bir sorun olmayı sürdürdüğü ve çocuk evliliklerinin devam ettiği” belirtildi.

“Yıl içerisindeki diğer insan hakları problemleri” başlıklı bölümde ise “güvenlik güçlerinin yasadışı olduğu iddia edilen öldürmeleri, emniyet görevlilerinin aşırı güç kullanımı ve işkence iddiaları, cezaevlerindeki kapasitenin ötesinde doluluk ve diğer eksiklikler, dini azınlıklarda olduğu gibi dini özgürlükler üzerindeki kısıtlamalar ve suistimaller, yolsuzluk ve özellikle güneydoğuda olmak üzere hükümetin insan hakları kuruluşları üzerindeki kısıtlamaları” eleştirileri sıralandı.

Raporda, “cezasız kalmanın bir sorun olmayı sürdürdüğü, hükümetin güvenlik güçlerince kötü muamele ve bunun yanında hükümetin diğer kesimlerindeki yolsuzluk vakalarına dair raporları soruşturduğu, ancak tutuklamalar ve kovuşturmaların sayısının düşük olduğu ve mahkumiyet kararlarına nadir rastlandığı” kaydedildi.

“Kanunların, doğrudan uyuşturucu trafiği, organize suçlar ve teröristlere yönelik olarak, yargı kararıyla sadece ülkenin telekomunikasyon kurumuna telefon dinlemeleri yapmasına izin verdiği” belirtilen raporda, ancak, “yetkililer tarafından yasal ve yasal olmayan yollarla geniş çaplı telefon dinlemeleri ve böceklerle dinlemeler yapıldığına dair tahminlerin, ifade özgürlüğü üzerinde soğuk duş etkisi yarattığı ve insanları ev ve işyerlerinde kendi kendilerine sansür uygulamaya yönlendirdiği” kaydedildi. 

Raporda, “telefonlarının yargı kararı olmadan yasa dışı yollarla dinlendiğine dair birçok siyasi figür ve bireyin iddialarının bulunduğu” belirtildi. 

Raporda, Türk hükümetinin, 3 yıldır devam eden iç savaş nedeniyle ülkelerinden koparılan ve mülteci konumuna düşen Suriyelilerin ihtiyaçlarını karşılama konusunda etkili davrandığı övgüsü yapıldı.

Türkiye’nin, ülkedeki 21 kampın inşası ve idaresi başta olmak üzere, Suriyelilere yardım konusunda yaklaşık 2 milyar dolar harcadığı ifade edilen açıklamada, Türkiye’nin Kasım 2013 itibariyle, 200 bini kamplarda olmak üzere, yaklaşık 600 bin Suriye vatandaşına koruma statüsü ve yardım verdiği bildirildi.

Raporda, “gözlemciler, bu kamplardaki yardımların düzeyinin, uluslararası standartların da üzerinde olduğunu belirtiyor” ifadesine yer verildi.

Suriye 2013 yılında en kötü insan hakları ihlallerinin yaşandığı ülke

Raporun genel bakış bölümünde, son 12 ayda, “hükümetlerin sivil toplum ile toplanma ve dernek kurma özgürlüklerine yönelik devam eden baskıları”, “basın ve ifade özgürlüğüne yönelik artan kısıtlamalar”, “güvenlik güçlerinin görevlerini kötüye kullanmaktan sorumlu tutulmalarına dair açıklar”, “işçi haklarının etkili korunmasındaki eksiklikler” ve “kırılgan grupların marjinalleştirilmesi” olmak üzere özellikle 5 alanda insan haklarına yönelik gelişmelerin yaşandığı kaydedildi.

Suriye rejiminin, 21 Ağustos 2013 tarihinde halkına karşı kimyasal silah kullanması anlatılarak başlanan raporda, bunun “on yıllardır yaşanan en ölümcül kimyasal silahlı saldırı” olduğu belirtildi. Raporda, Suriye, 2013 yılında en kötü insan hakları ihlallerinin yaşandığı ülke olarak gösterildi.

Bunun yanında, raporda, Bangladeş’te 8 katlı bir binanın çökmesi sonucu yaşanan trajedi, “son dönemlerde dünyada giyim endüstrisinde yaşanan en kötü trajedi” olarak tanımlanırken, “Mısır’da, Ağustos ayında güvenlik güçlerinin Rabia Meydanı’ndaki oturma eylemlerini bozmaya çalışırken yaklaşık 600-900 protestocuyu öldürmesinin de 2013 yılında protestoları dağıtmadaki en şiddet içeren müdahale” olduğu vurgulandı.

 

KAYNAK : habername.com