Medya > ”Cemaat özür dilemeli”
13.02.2014
Ruşen Çakır, basın özgürlüğü konusunda hükümeti eleştiren cemaatin kirli çamaşırlarını döktü!
Hükümeti basın özgürlüklerini kısıtladığı konusunda yerden yere vuran ve 17 Aralık’ı milat ilan eden cemaate en beklenmedik cevap Ruşen Çakır’dan geldi.
Vatan gazetesi yazarı Çakır cemaatin basın özgürlüğü konusundaki adeta kirli çamaşırlarını döktü ve yazısının sonunda özür dilemeye çağırdı.
Çakır, Yazı İşleri programı yaptığı dönemde Hanefi Avcı’yı programa çıkardıklarını ancak sonradan öğrendiklerine göre Avcı’ya cemaat tarafından ambargo uygulandığını anlattı ve kendilerinin de Avcı’yı ekrana çıkarmalarının bedelini ödediklerini ilk kez açıkladı.
2010 yılının ağustos ayında Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın “Haliç’te Yaşayan Simonlar: Dün Devlet, Bugün Cemaat” adlı kitabı piyasaya çıktı. Görevdeki ve epey ünlü bir polis şefinin doğrudan Fethullah Gülen cemaatini hedef alan bu kitabı nedense ilk günlerde medyada fazla ilgi uyandırmadı.
Gördük işte ‘adaletinizi, yargınızı!’
Bugünkü köşesinde “paralel yargıya” değinen Salih Tuna, Ruşen Çakır’ın eleştirilerine paralel bir yazı yazdı. İşte o yazıdan bir bölüm:
“Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’u silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek ‘suçundan’ müebbede mahkum ederken…
Polis ve yargıdaki paralel yapılanmayı deşifre eden bir kitap yazdığı için sağ görüşlü Hanefi Avcı’yı yasa dışı bir komünist örgüte yardım ve yataklık yapmak iddiasıyla mahpus damında çürütürken…
‘Dinler arası diyalog’ projesini sıklıkla eleştiren Cüppeli Ahmet’i fuhuş ticaretinden içeri tıkarken…
Henüz yayımlanmamış bir kitabın kalemini kırarken…
Velhasıl-ı kelam, İzmir’deki o garabet casus davasından Hrant Dink’in yıllar yılı açılmayan dosyasına, HSYK’nın Danıştay’da görülen dava hakkında ihsası reyde bulunmasından Adana’daki MİT’in yardım TIR’ına yapılan o ihanet baskınına kadar yargınızı gördük.
Anladık çok zekisiniz ama ‘görülmez’ de değilsiniz.”
CEMAATTEN ‘ADEME MAHKUM ETME’ STRATEJİSİ
Kısa zamanda, cemaatin kitabı “ademe mahkûm etme” stratejisi uyguladığını, cemaat temsilcilerinin önde gelen medya sahiplerini ve yöneticilerini arayarak kitap yokmuş gibi davranmalarını “rica ettiğini” ve epey de başarılı olduklarını öğrendik.
Ama bu tür durumlarda sıklıkla olduğu gibi bu sefer de tesadüfi bir sızıntı yaşandı; NTV’de Mirgün Cabas ile yaptığımız Yazı İşleri programına Avcı’yı çıkarttık, kendisini canlı yayında 90 dakika konuk ettik ve kitap üzerindeki medya ablukasını da farkında olmadan kırmış olduk.
O YAYIN BİR BEDELE MAL OLDU
Esas olarak Avcı’ya; kısmen bana ve Mirgün’e belli bir bedele mal olan o yayının da ayrı bir öyküsü var: Avcı’nın Susurluk sürecinde, yine görevdeyken 32. Gün’e çıkmış olduğunu hatırlayıp Mirgün’le “neden olmasın?” demiş ve hızla kanaldaki sorumlu arkadaşların onayını almıştık. Ardından Avcı’yı aradım ama “maalesef” cevabını aldım:
Çok önceden CNN Türk’teki bir programa söz vermiş. Televizyon haberciliğinde az rastlanan türden bir fırsatı kaçırmış olduğumuz için üzüldük ve tabii ki rakiplerimizi kıskandık.
Fakat ertesi gün Hanefi Avcı aradı ve rakiplerimizin yayından vazgeçtiğini söyledi. (Avcı’yı o yayına çıkartması gereken gazeteci bu konuda tatminkâr bir açıklama yaptıysa kaçırmış olmalıyım. Eğer yapmadıysa, şu günlerde basın özgürlüğü konusuyla hayli ilgili olduğu için yapmasını bekleyebiliriz.)
Aslında “neden?” diye sormaya hiç gerek yoktu. Her şey belliydi. Tabii ki sevindik ve iki gün sonra, 26 Ağustos 2010 Perşembe günü saat 11.10’da NTV’de Yazı İşleri için sözleştik. İki gün sahiden geçmek bilmedi. Ama nasıl olduysa oldu, o gerçekten “tarihi” sıfatını hak eden yaklaşık 90 dakikalık yayını gerçekleştirdik.
17 ARALIK MİLAT DEĞİL
Bütün bunları kayıtlara geçsin diye anlatıyorum. Çünkü başta Gülen cemaati mensupları olmak üzere çok kişi Türkiye’de birçok şeyin, örneğin yolsuzlukla mücadelenin, demokrasinin; düşünce, ifade ve basın özgürlüğünün miladı olarak 17 Aralık 2013 gününü benimsemiş durumda. Bu doğru değil. 17 Aralık olsa olsa cemaat ile AKP hükümeti arasında ne zamandır alttan alta süregelen iktidar savaşlarının alenileşmesi anlamında bir milat olabilir.
CEMAAT ERDOĞAN’I ALT ETMEK İÇİN ELİNDEKİ İMKANLARI KULLANIYOR
Cemaat, hükümeti, ama esas olarak Başbakan Erdoğan’ı alt etmek için elindeki imkânları ve devlet içindeki kadrolarını sonuna kadar kullanıyor. Başarıya ulaşmak içinse hükümeti en zayıf yerinden, yolsuzluklardan vuruyor.
CEMAATİN BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ SİCİLİ
Cemaatin 17 Aralık öncesinde basın özgürlüğü sicilinin hiç de parlak olmadığını akıldan çıkarmamamız gerekiyor. Zira Gülen cemaati AKP hükümetiyle sorunsuz olarak ittifak yaptığı, yani çok güçlü olduğu günlerde Türkiye’de temel hak ve özgürlüklerin, demokrasinin gelişmesi için pek bir şey yapmamış, kendi çıkar ve beklentilerini her şeyin önüne koymuş, örneğin basında kendisine engel gördüklerini, emniyet ve yargıdaki kadroları, kendi medyası ve diğer basın kuruluşlarına iliştirilmiş işbirlikçileri aracılığıyla sindirmiş, tasfiye etmiş, hatta bazılarının özgürlüklerini gasbetmiştir. (Bu tür durumlarda hep olduğu gibi “nerede kanıtın?” diye soracak olan cemaat mensuplarına o sihirli kelimeyi söylemek yeterli olabilir: Google!)
CEMAAT GEÇMİŞİYLE YÜZLEŞİP ÖZÜR DİLEMELİ
Eğer cemaat demokrasi, temel hak ve özgürlükler konusunda samimi olduğuna inanmamızı istiyorsa bu geçmişiyle inandırıcı bir şekilde yüzleşmeli, hatalarını kabul etmeli ve mağdur ettiklerinden samimi olarak özür dilemelidir.
KAYNAK : sonsayfa.com